Gün içerisinde aklımızdan bir çok düşünce geçiyor. Düşünceler bazen çağrıştırdıkları konulara göre imgeler şeklinde deneyimlenirken çoğu zaman da zihnimizde yer alan sesler gibidir. Bu düşüncele bazen evde, işyerinde ya da öğrenciysek okulda yapmamız gereken sorumluluklarımızı hatırlatırken, bazen üstesinden gelmemiz gereken zorluklar için biraz daha dişimizi sıkmamız gerektiğini bazen de bize eğlenceli gelen herhangi bir şeye yöneltebilir.
Ancak bazı düşünceler farklıdır. Bir şeyi öğrenmemizin zaman aldığı, yeteneğimizin olmadığı ya da başarısız olduğumuz alanlarda, hata yaptığımızda bizi suçlar. Bizi diğerleriyle kıyaslar, küçümser, alay eder. “ Yine beceremedin, işe yaramaz, rezil oldun, aptal durumuna düştün” şeklindeki replikler zihnimizde dönüp durmaya başlar. İçten içe yetersizlik ve suçluluk duyguları hissetmemize sebep olurlar. Belki de başınıza gelenleri hak ettiğinizi düşündürebilirler.
Bazen de o sesler bizleri o kadar endişelendirir ki en ufak bir terslikte, olabileçek en kötü sonucu ve felaketleri düşündürür. Sunum, sınav gibi performans gereken anlarda günler öncesinden kaygılanmamıza o an geldiğinde ise elimizin ayağımızın birbirine dolanmasına sebep olurlar. Bu düşünceler ya da sesler iyi ya da doğru hayat tecrübesinin birer sonucu değillerdir.
Bu düşünceler kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemize izin vermez. Özsaygımızı zedeler. Kendi gerçek potansiyelimizi gerçekleştirmemizin önünde engel oluşturur. Bizlere hata yapma ve başarısız olma lüksü tanımaz. O düşünceler, bize aşkın, sevginin ve saygının sadece ve sadece zenginlik, statü ve güzellikle elde edileceğine inandırır. Rekabetçi davranışlara zorlar. Yetersizlik, değersizlik, korku, öfke, kıskançlık, mutsuzluk, umutsuzluk gibi duyguları kronikleştirir. Güzel şeylerin olduğu kadar zorluklarında kaçınılmaz olduğu bu hayatta işimizi kolaylaştırmazlar.
Peki bu düşüncelerin, seslerin kaynağı nereden geliyor ?
Esasında bu seslerin kaynağı, hayatımızın erken dönemlerinde bir şekilde karşı karşıya kaldığımız insanlardan gelir. Bize ait gibi gelen o iç sesler esasında, bir zamanlar etrafımızda yer almış insanların birer temsilidir. O dönemde etrafımızda yer alan insanların bize ilişkin söylemlerine maruz kaldıkça zaman içerisinde o söylemlerin mesailerini, kendilerinden devralırız ve bizim bir parçamız olmaya başlarlar. Orantısız korkularımız, öfkemiz ve kırılganlıklarımızın mimarları olur, kendimizi olduğumuz gibi kabul edebilme şansımızın üzerine kalın duvarlar örerler.
Bu iç seslerimizin başrolleri memnun edilmesi zor, kusur bulucu bir öğretmene, bazen okulumuzun bahçesinde zorbalık yapan bir arkadaşa, küçücük bir sorunda öfkeyle zıvanadan çıkan, baskıcı bir babaya ya da dışarı çıktığımızda türlü türlü uyarılarda bulunan, her an her şeyin faciaya dönebileceğine inanan aşırı evhamlı bir anne olabilir.
Bu seslere hayatımızda neden yer veriyoruz ?
Bu seslere zamanında bir şekilde itimat etmişizdir çünkü hayatımızın bir döneminde bize önemli ya da inandırıcı gelmiştir.
Mesela sabahları zor uyanan ve kolayca açılabilmemiz için yüz yıkama alışkanlığı kazanmamızı isteyen bir annemiz bize sabah uyandığımızda yüzümüzü yıkamazsak o gün işlerimizin ters gideceğini söylemiştir. Biz de o gün bisiklete binerken bir çok terslikte karşılaşmışızdır. Bisikletin zinciri atmıştır, bisikletten düşmüşüzdür, frenlerde sorun çıkmıştır. Biz de çocuk zihnimizle o gün yaşanılanları annemizin dediklerine yormuş, sorun yaşama endişesi nedeniyle yüz yıkama alışkanlığı kazanmışızdır. Bir bisikletin zaman içerisinde belli parçalarında bozukluklar olabileceğini düşünememişizdir. Çocukluğumuzda ailemize muhtaçtık, karşı çıkabilecek gücümüzün veya bir görüşümüzün olmaması gayet doğal bir durumdur.
Bizler artık bu sesler karşısında ne yapmalıyız ?
Artık bizim bir yetişkin olarak bizlere yol gösteren, hayatımızı zorlaştırmayan, potansiyelimizi gerçekleştirmemize engel oluşturmayan, kendimizi tüm yönlerimizle olduğumuz gibi kabul etmemizi sağlayan sağlıklı seslere ihtiyacımız var. Bu sağlıklı sesler, endişelerimizi dindiren, sıkıntılı olduğumuzda bizi teselli eden, zorlu dönemlerden geçtiğimizde her şeyin zamanla sona ereceğini hatırlatan, sevgi ve saygının maddi başarı, statü ve güzellikten ayıran, bizi biz yapan tüm özelliklerimizle sevilebilir ve değerli olduğumuzu hatırlatan sağlıklı iç seslere. Sağlıklı ses sırtımızı sıvazlayan, keyifli olduğu kadar zor şeylerde yaşamış ama hayata küsmemiş, telaşsız ve nazik bir dost gibi olmalı.
Hayatımzı ketleyen olumsuz seslerin sesini kısmayı bunların yerine ikna edici, yapıcı, güven veren, bizi destekleyen yardımcı sesleri uzun süre hayatımıza geçirmek ve içselleştirmek için çabalamalıyız. Hayatta bazen mutluluğu yakalamanın da kendimize şefkatli davranmayı öğrenme yolundan geçtiğini unutmamalıyız.